24 Ağustos 2012 Cuma

Kurutulmuş çiçeklerden kitap ayraçları üretmek


Bugün sizle renkli ve sempatik kitap ayraçları üretme yöntemimi paylaşacağım. Seneler önce başladı bende bu merak. Başta epey amatördüm, fakat giderek tasarımlarımın biraz daha iyileştiğini düşünüyorum. Bugüne kadar birçok ayraç yapmama rağmen şu an elimde bir tane bile kalmamasının nedeni de her fırsatta arkadaşlarıma yaptıklarımı hediye etmem. (Zamanında ayraçlarımdan verdiğim dostlarım, umarım işinize yaramışlardır, umarım hâlâ kullanılır vaziyettelerdir…)

Efendim, benim kitap ayracı tasarımlarımın hammaddesi çiçekler. İlkbaharda bahçede açan rengârenk çiçeklerden bolca toplayıp, artık neredeyse hiç kullanmadığım eski ve epey kalın sözlüklerin, ansiklopedilerin sayfaları arasında bu çiçekleri kurutuyorum. Çiçekleri bir kere yerleştirdikten sonra yaklaşık 2-3 ay dokunmuyorum, neredeyse unutuyorum onları. Böylece iyice kuruyorlar, zira nemli kalmasalar daha iyi olur.  


Sonra, renkli kartonlardan yaklaşık 5 cm eninde ve 20 cm boyunda dikdörtgenler kesiyorum. Kartonların rengiyle çiçeklerin renginin kontrast yaratması daha güzel oluyor bence, bu nedenle örneğin turuncu kartonlara mor çiçekleri ya da yeşil kartonlara sarı çiçekleri uhuyla yapıştırıyorum. Yaldızlı renkli kalemler edindim, desen çalışırken kullanması keyifli oluyor. İşte bu kalemlerle kartonun köşelerine, yanlarına minik süslemeler yapıyorum. Eskiden adımı yazmazdım, artık alt köşeye adımı da yazar oldum; galiba övünüyorum artık yaptıklarımla! :)


Ayraçlar hazır sayılır, son kritik aşama çiçekler bozulmadan kalın kapaklı bir defterin ya da ona benzer koruyucu bir şeyin içinde onları alıp bir ozalitçiye götürüp pvc kaplattırmak. Mat ve A4 boyutunda pvc'lerin bir tanesine 3-4 tane ayraç yan yana sığıyor. Pvc kaplama makinasında bir silindir bulunuyor, birkaç kere üst üste silindirden geçirtmek sanırım en hayırlısı. En sonunda pvc’nin fazlalıklarını kesip, ayraçların köşelerini batmasın diye yuvarlayınca artık kullanıma hazır oluyorlar.

Çok zahmetli gibi duruyor, ama aslında hiç de öyle değil. Benim gibi bir kitabı okurken sıkılan, aynı anda birçok kitabı paralel okuyan birisiyseniz bir dolu kitap ayracına ihtiyaç oluyor. Ve insan kendi yaptığı şeyi kullanırken daha çok keyif alıyor. Bence denemeye değer…  :)

2 Ağustos 2012 Perşembe

"Böyleyken Böyle"

Bu aralar hazır işten ayrılmış ve doktora başvurularına falan hazırlanırken, böyle süper ultra entelektüel şeyler, dergiler, makaleler, klasikler falan okuduğumu sananlar elbette vardır, çok doğal olarak. Tabii ki başladım yeniden azıcık da olsa makale okumaya, lakin bugünlerde okumaktan en büyük haz aldığım şey “Böyleyken Böyle”, yani Semra Can’ın karikatürleri.

Ülkenin bence tartışmasız en popüler muhalif mizah dergisi Penguen’deki yegane kadın çizer Semra Can. Kış boyunca her hafta köşesini okuduğum an, o haftanın nadir en güzel anlarından olmuştu. Ta ki, kitabı çıkıncaya dek! :) Şimdi derginin bir sonraki sayısını beklememe gerek kalmıyor, ooh, kitapta yüze yakın sayfa var. Hepsini bir oturuşta okumuyorum ki, hemen bitmesin, azıcık daha sürsün şu keyif…

Bu kitap mutlaka edinilmeli; samimi bir neşe garanti!

Semra Can siyasete girmiyor, girmeli mi emin değilim. O sadece ve sürekli kendisini çiziyor. Evet, neredeyse her karede o var. Karadenizli, annesi hamsi pişirdiğinde evine koşacak kadar koyu Rizeli, kedileriyle yaşayan, bolca sigara ve kahve tüketen, bahçesindeki çiçekler için ölüp biten, fena halde kıvırcık saçlı, kendisiyle inanılmaz dalga geçebilen bir kadın bu. Rum bir üst kat komşusu var, Madam Eleni, o da kedi delisi, habire kedileriyle konuşur durur. Semra sanki bütün hafta sadece evde oturur, pinekler, ne çizsem diye düşünür düşünür, krizlere girer, son gece çizer ve haftada bir kere dergiye gider. Gerçekten böyle olduğuna inanasım geliyor valla, evde üzerinden hiç çıkarmadığı kırmızı eşofman altı ve terliklerinden fırlayan yamuk çoraplarıyla tam bir ev kuşu görüntüsü çiziyor zira.
Arkadaşlarıyla her buluşmasından köşesine malzeme çıkarır, her bir şeyi çizecek diye insanlar iki cümle laf etmekten çekinir olurlar. Az deli değildir aslında, hayatı kedileriyle konuşarak geçer, kedileri sayesinde hayatını kazanır bile diyebiliriz. Ne de olsa Fıçı ve Miço olmasa “Böyleyken Böyle” de tam olamazdı herhalde. Evin esas efendisi kedileridir zaten. Yatakta birlikte yatarlar, kediler çoğunlukla yorgan gibi Semra’nın üzerinde yatarlar, bazen de Semra onları yastık gibi kullanır.

Ev halleri, kedisi, çiçeği, haftada bir dergiye gidişi, her karede Semra Can işte...
Sonra Semra duygulu kadındır. Ha, romantik değildir ama! Sabahları erken kalkmaz, kalkarsa huysuzdur. Böcekten, fareden falan korkar. Çocukluğundan beri hala özendiği, içinde kalan tuhaf şeyler vardır, ya da işte kilolarıyla falan başı derttedir, o yüzden habire rahatlıkla ağlar. Güldüğü zamansa yerinde duramaz, hoplar zıplar, dans eder. Hem de şu nidayla: “Tey tey tey!” :)
Bu tabii benim karikatürlerde anlatıldığı kadarıyla tanıdığım Semra Can profili, gerçekten bir Semra nasıl biridir bilmem, ama muhtemelen çizdiği gibidir, yani çizimler o kadar doğal ve gerçek geliyor ki insana!
Bütün bunları neden anlattım? Mayıs 2012’de çıkan “Böyleyken Böyle” kitabını hala edinmediyseniz acilen edinmeniz gerek. Samimi bir neşe garanti, ben kefilim.