İlginç bir heykel sergisi tavsiye edeceğim bugün.
Resim ve seramik hocam Zeynep Hanım’ın önerisi üzerine, İş Kuleleri Kibele Sanat Galerisi’nde 9 Haziran’a dek sergilenecek Koray Ariş retrospektif sergisine gittim bir akşam iş çıkışı. Heykel sanatçılarını tanımıyor olmak benim cehaletim, nitekim Koray Ariş’in ismini de ilk kez duyuyordum.
Sergi geniş bir alana kurulu, içeriye girer girmez kocaman eserler karşılıyor ziyaretçiyi. Küçük işleri de yok değil, ama çoğunlukla epey büyük figürler çalışmış sanatçı.
İşlerin büyüklüğünün yanı sıra belki de en çok malzemesi dikkat çekiyor, zira ahşap, deri ve kösele malzeme kullanmış. Ve muhtemelen amatörlüğümden kaynaklı olarak, sanki sadece bu malzemeleri kullanmak için bu figürleri oluşturmuş gibi bir izlenim edindim ilk başta.
Daha sonra sergi kitabındaki bir röportajında okuduğum kadarıyla, Ariş malzeme olarak deriyi çok seviyormuş, deriyi her aşamasında kendisi işliyor, temizliyor, cilalıyormuş... Esnek, yumuşak, hafif, dayanıklı olması, kolay işlenmesi yüzünden tercih ediyormuş.
Tanıtımında Levent Çalıkoğlu şöyle yazmış: “Deri ve kösele hem ağaç hem de çamur tadı vermektedir ve bu sanatçının hoşuna gider.” Hoşuna gittiği belli; zaten kendisi severek yapmasa, bizim de izleyici olarak sevmemize imkan olmaz herhalde :)
Üstelik deri ve köseleyle tanışma öyküsü de çok ilginç: Eğitimi için Roma’dayken bir gün ayakkabı bağı almak için bir ayakkabıcıya girmiş ve yerde kiloyla satılan köseleleri görmüş. Alıp heykellerinde kullanmayı denemiş, sonra da ayrılamamış anlaşılan.
Eserlerin çoğunluğu isimsiz. Var olan isimler de ya denge ya figür ya da büst. Yani aslında kategorik etiketler bunlar, temayı bildirmiyorlar. Ariş’in tercih ettiği tema neydi, çalışırken aklında ne vardı ondan pek emin değilim. Tanıtımda “devinim ve denge” konusu üzerine gittiği yazıyor.
Devinim ve denge unsurlarına odaklandığını kesinlikle kabul etmekle beraber, bazı işlerinde sanki arka planda Orta Asya, ilk ve orta çağlar, o zamanki göçebeler var gibi hissettim. Onları okumuş, onlardan esinlenmiş gibi düşündüm. Özellikle savaşçı gibi duran at başları ve zırhlı gibi duran insan figürleri bana göçebeleri çağrıştırdı.
Denge temasına odaklanan işleriyse çoğunlukta tabii ki. Yere değen kısmı yuvarlak sivri köşeli üçgen formu verilen, dik duran bir makas gibi bir formu defalarca tekrar etmiş, tekrar tekrar aynı şeyi çalışmış. Bir de insanın üzerine oturası gelen hacıyatmazlar var bolca, çocukların üzerinde eğlenebileceği küçük tahta atlar gibiler.
Tüm bu işlerin yanında çok ayrıksı duran beyaz renkli bir büst var, alçıdandı galiba, hiç onun tarzı değil gibiydi. Eğer doğru tahmin ediyorsam, resim hocam Zeynep Hanım’ın büstünün bir eşi olabilir, çok çok benzerini atölyemizde gördüğüme bahse girebilirim. Sevgili hocam teyit edinceye kadar şimdilik bu da benim için sır olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder