17 Mayıs 2012 Perşembe

Koray Ariş Retrospektif Sergisi


İlginç bir heykel sergisi tavsiye edeceğim bugün.
Resim ve seramik hocam Zeynep Hanım’ın önerisi üzerine, İş Kuleleri Kibele Sanat Galerisi’nde 9 Haziran’a dek sergilenecek Koray Ariş retrospektif sergisine gittim bir akşam iş çıkışı. Heykel sanatçılarını tanımıyor olmak benim cehaletim, nitekim Koray Ariş’in ismini de ilk kez duyuyordum.
Sergi geniş bir alana kurulu, içeriye girer girmez kocaman eserler karşılıyor ziyaretçiyi. Küçük işleri de yok değil, ama çoğunlukla epey büyük figürler çalışmış sanatçı.

İşlerin büyüklüğünün yanı sıra belki de en çok malzemesi dikkat çekiyor, zira ahşap, deri ve kösele malzeme kullanmış. Ve muhtemelen amatörlüğümden kaynaklı olarak, sanki sadece bu malzemeleri kullanmak için bu figürleri oluşturmuş gibi bir izlenim edindim ilk başta.
Daha sonra sergi kitabındaki bir röportajında okuduğum kadarıyla, Ariş malzeme olarak deriyi çok seviyormuş, deriyi her aşamasında kendisi işliyor, temizliyor, cilalıyormuş... Esnek, yumuşak, hafif, dayanıklı olması, kolay işlenmesi yüzünden tercih ediyormuş.
Tanıtımında Levent Çalıkoğlu şöyle yazmış: “Deri ve kösele hem ağaç hem de çamur tadı vermektedir ve bu sanatçının hoşuna gider.” Hoşuna gittiği belli; zaten kendisi severek yapmasa, bizim de izleyici olarak sevmemize imkan olmaz herhalde :)
Üstelik deri ve köseleyle tanışma öyküsü de çok ilginç: Eğitimi için Roma’dayken bir gün ayakkabı bağı almak için bir ayakkabıcıya girmiş ve yerde kiloyla satılan köseleleri görmüş. Alıp heykellerinde kullanmayı denemiş, sonra da ayrılamamış anlaşılan.
Eserlerin çoğunluğu isimsiz. Var olan isimler de ya denge ya figür ya da büst. Yani aslında kategorik etiketler bunlar, temayı bildirmiyorlar. Ariş’in tercih ettiği tema neydi, çalışırken aklında ne vardı ondan pek emin değilim. Tanıtımda “devinim ve denge” konusu üzerine gittiği yazıyor.



Devinim ve denge unsurlarına odaklandığını kesinlikle kabul etmekle beraber, bazı işlerinde sanki arka planda Orta Asya, ilk ve orta çağlar, o zamanki göçebeler var gibi hissettim. Onları okumuş, onlardan esinlenmiş gibi düşündüm. Özellikle savaşçı gibi duran at başları ve zırhlı gibi duran insan figürleri bana göçebeleri çağrıştırdı.



Denge temasına odaklanan işleriyse çoğunlukta tabii ki. Yere değen kısmı yuvarlak sivri köşeli üçgen formu verilen, dik duran bir makas gibi bir formu defalarca tekrar etmiş, tekrar tekrar aynı şeyi çalışmış. Bir de insanın üzerine oturası gelen hacıyatmazlar var bolca, çocukların üzerinde eğlenebileceği küçük tahta atlar gibiler.

Tüm bu işlerin yanında çok ayrıksı duran beyaz renkli bir büst var, alçıdandı galiba, hiç onun tarzı değil gibiydi. Eğer doğru tahmin ediyorsam, resim hocam Zeynep Hanım’ın büstünün bir eşi olabilir, çok çok benzerini atölyemizde gördüğüme bahse girebilirim. Sevgili hocam teyit edinceye kadar şimdilik bu da benim için sır olsun…

13 Mayıs 2012 Pazar

Limonlu Bisküvili Pelte

Krepten sonra bu sefer de bisküvili limonlu pelte tarifiyle tatlı tarifi serisine devam! :)
Belki daha sonra bir ara da tiramisu tarifini veririm…
Efendim, bisküvili limonlu pelte yine yapımı çok kolay, tembel işi denebilecek, ama çok hafif ve yaz sıcağında çok iyi gelen bir tatlıdır.

Malzemeler:
250 gr. petit beurre bisküvi
¾ su bardağı limon suyu
2 çorba kaşığı nişasta
2 bardak su
1 su bardağı şeker
2 yumurta
Yarım paket margarin (125 gr.)

Bu sefer kalabalık bir ekip için hazırladığım için tarifteki malzemelerin iki katını kullandım.
Bir tek yağın miktarını çok artırmadım, lazım değil!

Yapılışı:
1) Limonlar yıkanıp rendelenir. Rendelenmiş limon kabuğu ile şeker kaşıkla ezilir. 2 bardak su ve ¾ su bardağı limon suyu konup şeker eriyinceye kadar karıştırılır ve süzülür. Şekerin hepsi erimeyebiliyor, olsun, süzdükten sonra tekrar karıştırın, olmadı dipte kalan şekeri ikinci adımın sonunda nişasta ve yumurta karışımına kaşıkla eklersiniz.
2) Bir tencerede yumurtalar ve nişasta birkaç kaşık limonata konarak ezilir. Bu yumurta ve nişastayı ezme işi önemli, düzgün ezilmezse pişirirken böyle beyaz beyaz topaklar oluşuyor. Sonra limonatanın hepsi konur. Karıştırarak pişirilir.  

Bisküviler böyle küçük parçalara bölünür, en zevkli kısmı bu! :)
 3) Koyulaşınca ateşten alınır, yarım paket margarin ilave edilerek iyice yedirilir. Koyulaşmak ne demek diye soranlara not: Kıvamı yoğunlaşır, rengi açık sarıdan koyu sarıya dönüşür, karıştırmak zorlaşır, böyle muhallebi kıvamına gelirse işte o zaman koyulaşmış oluyor. Anne notu: İçinde nişasta olduğu için iyice pişirmek gerekiyormuş.

4) 20-25 cm. çapında bir tepsinin tabanına pişirme kağıdı veya alüminyum folyo konur ve hafif ıslatılır.
5) Tepsiye hazırlanan pelteden 3-4 kaşık konup yayılır.

Tarifte tabana pişirme kağıdı koy diyor, ama ben üşeniyorum...

6) Kalan ılık pelteye, küçük küçük kırılmış bisküvi ilave edilir. Karıştırarak tepsiye boşaltılır. Kaşığın tersi ile bastırarak düzeltilir.

En sonunda böyle bir şey çıkıyor ortaya. Müthiş görünmüyor olabilir,
ama bence gerçekten lezzetli...

7) Buzdolabında 5-6 saat ya da bir gece bekletilir. İkram edileceği zaman tabağa ters çevrilip kağıt çıkarılır.
İtiraf edeyim, ben bu tepsinin tabanına pişirme kağıdı koyma, ters çevirince çıkarma işini denemedim. Ters çevirmeden, sunumu gayet anti-şık bir şekilde servis ediyorum. Ama insanlar yine de seviyor. Ters çevirip de çok daha şık bir sunumla servis edeniniz olursa bana da bir fotoğrafını göndersin, ben de ibret alayım, belki ben de yaparım! :)

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Krep

Malzemeler:

2 yumurta
2 yemek kaşığı toz şeker
1 çay kaşığı kabartma tozu
1 çay kaşığı tuz
Yarım çay bardağı sıvı yağ
2 su bardağı un
1,5 su bardağı süt

Öncelikle tarif için teyzeme teşekkür etmekle başlayayım. :)
Krep yapması çok kolay, yemesi çok zevkli, bol kalorili bir yiyecek olup, ister tuzlu ister tatlı yan malzemeyle tüketilebilir. Benim tercihim sabah kahvaltısında yemek. Ama akşamüzeri de olabilir tabii.

Krep için gereken tüm malzemeler böyle.


Tüm malzemeler sırasıyla birbirine eklenir ve elektrikli bir alet, kaslı bir arkadaş veya basit bir çatal marifetiyle çok iyi karıştırılır. Nedenini bilmemekle beraber, test ettim ve karar verdim ki unu eklemeden önce elemek daha iyi sonuç veriyor. 


Malzemeleri karıştırınca bu hale dönüşüyor.
Unun ve sütün oranı tarifte belirtilmiş olmasına rağmen, bazen biraz daha az veya biraz daha fazla kaçabiliyor; o zaman da karışımın akışkanlığı değişebiliyor. Ama sonuçta elde etmek gereken karışım salata sosu kıvamında denebilir. Rivayet o ki, pişirmeden önce buzdolabında bir süre bekletmek daha iyiymiş. O “bir süre” ne kadar sürer, tercih meselesi. Örneğin ben sabredemeyip en çok yarım saat ancak bekleyebiliyorum. Ama buzdolabındaki soğuğun karışımın kıvamını koyulaştırdığı ve daha iyi sonuç verdiği de tarafımca test edildi, onaylandı.

Tavaya dökülen karışım bir iki dakika
içinde böyle benek benek oluyor.
Buzdolabından çıkarınca öyle hemen tavaya dökmek yok. Önce tava içinde hiçbir şey yokken ateşte ısıtılacak. Tavaya çok az yağ damlatanlar da var, ama bence gerek yok. Zira hem malzeme yağlı, hem de yapışmayan tava kullanıldığında sorun çıkmıyor. Tava ısınınca karışımdan bir kepçeyi tüm tavaya yayarak omlet gibi pişirmek de mümkün, benim yaptığım gibi çorba kaşığıyla küçük küçük birkaç parça halinde pişirmek de.



Kısık ateşte pişirmek gerek, zira ateşi çok açınca birden yanıveriyorlar. Yavaş yavaş, acele yok, zaten birkaç dakikada hemen hazır oluveriyor. Karışım benek benek olup güzel güzel kokmaya başladığında yavaşça ters çevirmek ve arkasını da pişirmek gerek. Çok hafif kahverengi olduğunda artık hazır demektir.

Afiyet olsun!


Gelelim en zevkli kısma: Dilediğiniz malzemeyi kreplerin üzerine sürüp afiyetle yemek! Krem peynir, reçel, bal veya Nutella kullanılabilir. Başka bir önerisi olan varsa bana da söylese ne güzel olur… :)